6306 SAYILI KANUN DEĞERLENDİRMESİ
6306
SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN
Afet
riski altında bulunan alanların ve yapıların dönüştürülmesi, toplumun can ve
mal emniyeti bakımından öncelikli bir konudur. Sorunlu kentsel alanların ve
yapıların dönüştürülmesi gerekliliğinden hareketle kanun koyucu, özel bir
düzenlemeye soruna çözüm üretmek istemiştir.
- 6306 Sayılı Kanunun Amacı
Afet
riski altında bulunan alanların dönüştürülmesi ve riskli yapıların afetlere
dayanıklı hale getirilmesi, var olan doğal afet beklentileri nedeniyle güncel
ve ivedi bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Afet riski altındaki alanların
ve yapıların risklerinin giderilmesi uygulamalarında şehrin dönüştürülmesi
sağlanacaktır. Risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların şehircilik
ilkel ve kurallarına aykırı olmaması gerektiği aşikardır. Planlamanın temel
esaslarını dikkate alarak, plansız ya da plana aykırı yapılanmış kentsel
alanların ve ruhsatsız ya da ruhsata aykırı inşa edilmiş yapıların durumlarının
imar mevzuatına uygun hale getirilmesi sağlanarak risklerin ortadan
kaldırılması gerekir. Bu noktada, kenti dönüştürme çalışmalarında da, imar
planlama ve uygulama sürecinin temel hedefleri olan, düzenli, sağlıklı ve
estetik kentleşmenin sağlanması amaçlanmalıdır.
16.5.2012
tarih ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanunun 1. maddesine göre düzenlemenin amacı; “afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki
riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına
uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve
yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” Kanun
koyucu, can ve mal güvenliği üzerinde olası afetler nedeniyle var olan riskleri
ortadan kaldırmayı hedeflerken, kentsel alanların ve yapıların planlama
esaslarına ve şehircilik ilkelerine uygunluğunun sağlanması suretiyle hedefe
ulaşmayı öngörmektedir.
- Afet Riskinin Belirlenmesinde
Kavramlar
Afet
riski altındaki alanların ve yapıların sorunların giderilmesine yönelik
uygulamalarda karşımıza çıkan temel kavramların bilinmesi, uygulamaların
anlaşılması ve doğru değerlendirilmesi bakımından gereklidir. Afet riski
altındaki alanların ve yapıların dönüştürülmesinde karşımıza üç yeni kavram
çıkmaktadır. Bunlar, riskli alan, riskli yapı ve rezerv yapı alanı
kavramlarıdır.
- Riskli Alan
6306
sayılı Kanuna göre riskli alan; “zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma
sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare
tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak
belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan
alandır” (m.2/ç). Bir yerleşim alanının riskli olup olmadığının belirlenmesinde
can ve mal kaybı riski belirleyici olacaktır. Kanunun düzenlemesine
bakıldığında, bir alanın riskli ilan edilebilmesi için, can ve mal kaybı
riskinin birlikte bulunması koşulunun arandığı görülmektedir.
Riskli
alan edilmesine ilişkin uygulamalar, 6306 sayılı Kanunda açık ve ayrıntılı
olarak düzenlenmemiştir. Sadece tanımlar başlığı altında, riskli alanın ne
olduğu ve ilan edilmesi sürecinde yetkili idareler tanımlanmıştır. İşleyişe
ilişkin idari usul kurallarının belirlenmemiş olması hak ve özgürlükler
bakımından keyfi müdahale riski oluşturmaktadır.
- Riskli Yapı
Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna göre riskli yapı
kavramı; “riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış
olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere
dayanılarak tespit edilen yapıyı” ifade eder (m.2/d). Can ve mal emniyeti
bakımından risk taşıyan bir yapının riskli alanda bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın, yapılacak tespitler sonucunda sorun görülmesi durumunda güvenli
hale getirilmesi gerekecektir. Ancak, Kanun düzenlemesinde sadece can ve mal
emniyeti riski nedeniyle bir yapının dönüştürülmeye tabi tutulmayacağı,
ekonomik ömrünü tamamlamış yapıların da riskli yapı kabul edilerek müdahalede
bulunulacağı anlaşılmaktadır.
Bir
yapının ekonomik ömrünün ne olduğu konusu göreceli bir kavram olup, yapıda
kullanılan malzemeye, yapım tekniğine, iklim koşullarına, kullanım şekline,
hatta yapım mevsimine ve hava durumuna bağlı olarak, ekonomik ömür hesaplaması
değişebilecektir. Teknik anlamda bir yapının ekonomik ömrünü tamamlamış olması,
yapının sağlıklı olma vasfını kaybetmesi anlamına gelecektir. Tanımlamanın
ikinci kısmında bu durum açıklanmış olduğuna göre, ekonomik ömrünü tamamlamadan
kastedilenin, yapıya verilen fonksiyonun işlevselliğini yitirmiş olduğu
şeklinde anlamak daha doğru olacaktır. Bu durumda, inşa zamanında öngörülen
fonksiyon doğrultusunda kullanılması ekonomik açıdan verimsiz hale gelmiş
yapıların, yıkılmadan daha işlevsel bir kullanıma dönüştürülmesi ya da yıkılıp
yeniden yapılması yoluna gidilmesinin Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun düzenleme alanıyla ilgisi olmadığı açıktır. Bu
düzenleme, afet riski dışında, ekonomik kaygılarla mülkiyet hakkına müdahale
edileceği algısı ve kaygısı oluşturmaktadır.
- Rezerv Yapı Alanı
Riskli
alan ilan edilmesi suretiyle kentsel alanlarda dönüştürme yapılacak olması,
dönüştürmeye konu edilen alanda yaşayan kişilere, en azından dönüştürme
sürecinde, yeni bir yerleşim alanı bulunmasını zorunlu kılacaktır. Bu noktada
kanun koyucu, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi sırasında, yeni
yapılaşma alanı ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak, alternatif
yapılaşma alanlarının belirlenmesini öngörmektedir. 6306 sayılı Kanunda yer
alan düzenlemeye göre rezerv yapı alanı; “Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek
uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya
İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak Bakanlıkça belirlenen alanları” ifade etmektedir (m.2/c).
Rezerv
yapı alanlarının belirlenmesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilendirilmiş
olmakla birlikte, Maliye Bakanlığının görüşünün alınması zorunludur. Bakanlığın
resen rezerv alanı belirlemesi yetkisi, yerel ihtiyaçların en yakın idare
tarafından karşılanması gerekliliğine uygun düşmemektedir. Çevre düzeni planı,
nazım imar planı ve uygulama imar planı yapmış olan yerel idarelerin
görüşlerine başvurulmaksızın rezerv yapı alanı ilan edilmesine imkân veren bu
yetkinin, gereğinden fazla merkeziyetçi bir yaklaşım taşıdığı düşünülebilir.
- Afet Riskinin Önlenmesine Yönelik
Uygulamalar:
Afet
riski altında bulunan alanların ve yapıların dönüştürülmesinde
gerçekleştirilecek uygulamalar aşamalar halinde gerçekleştirilecektir.
Öncelikle, riskin ortaya konulmasına yönelik tespitler yapılacak ve sonrasında
alanın ya da yapı parselinin dönüştürmeye hazır hale getirilmesi sağlanacaktır.
Üçüncü aşamada ise, güncel ihtiyaçlara ve tekniklere uygun olarak yeniden
yapılaşma ya da güçlendirme yoluna gidilecektir. Riskli alan ya da yapıların
dönüştürülmesinde, öncelikle tespitlerin yapılması, ikinci olarak gereken
yıkımların gerçekleştirilmesi, üçüncü olarak yapılaşmanın gerçekleştirilmesi
yoluna gidilir.
- Risk Tespitinin Yapılması
Risk
tespitinin yapılması, bilimsel ve teknik verilerle bir alanın ya da yapının can
ve mal emniyeti bakımından risk taşıyıp taşımadığının ortaya konulmasıdır. Bir
alanın risk tespitinin yapılmasıyla, bir yapının risk analizinin yapılması
farklı usullere tabidir.
6306
sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan düzenlemeye göre yapılarda risk tespiti,
malikler veya temsilcileri tarafından gerek duymaları durumunda yetkili
kuruluşlara yaptırılacaktır. Ancak, Bakanlık tarafından da risk tespitinin
yapılması istenebilir. Bakanlık tarafından verilen süre içerisinde malikler
risk tespitini yaptırmazlarsa, tespitler Bakanlık ya da idare tarafından
yapılır ya da yaptırılır. Risk tespit çalışmasının masrafları malikler
tarafından karşılanır. İdare ya da Bakanlık tarafından tespit yapılan ya da
yaptırılan durumlarda masraflar, arazi tapusu üzerine ipotek konulmak suretiyle
tahsil edilir.
Bir
kentsel alanın riskli olup olmadığının tespiti Bakanlık tarafından
yapılacaktır. Kanun koyucu riskli alanların belirlenmesine ilişkin ayrıntılı
bir düzenleme getirmemiş, tanımda yer alan şekliyle riskli alan, Bakanlık ya da
ilgili idare tarafından yapılan tespitler doğrultusunda, Afet ve Acil Durum
Başkanlığının görüşü alınarak belirlenen ve Bakanlar Kuruluna Bakanlıkça
yapılan teklif üzerine alınan kararla ilan edilmektedir. Riskli alanların
belirlenmesine ilişkin ayrıntılar, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde[16] düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yönetmelikte yer alan düzenlemeler, bir alanın riskli olup olmadığının
tespitine yönelik teknik incelemelerin ayrıntılarını ortaya koymuş, alana
ilişkin asgari büyüklük ölçütünü belirlemiş, talebin oluşturulması ve karara
bağlanmasına ilişkin idari süreci tanımlamıştır.[17]
- Tahliye ve Yıkımların
Gerçekleştirilmesi
Risk
tespitinin yapılması sonrasında, can ve mal emniyeti açısından riskli
durumların bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. Riskli durumların ortadan
kaldırılmasında, yapının tahliyesi ve yıkımların gerçekleştirilmesi
önceliklidir. Yıkım ve dönüştürme uygulamalarında maliklerle anlaşma suretiyle
uygulamaları yapmak esastır. Yıkımların gerçekleştirilmesinde de öncelikle
maliklerin yıkımı gerçekleştirilmesi istenir. Altmış günden az olmamak üzere,
riskli olduğu tespit edilen yapının boşaltılarak yıkılması için süre verilir.
Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari
makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta
bulunulur. Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği
takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri,
yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm
projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile
mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır (Afet Riski K. m.5/3). Yapılan
bildirimlere rağmen maliklerce ya da idare tarafından tahliye ve yıkımı
gerçekleştirilemeyen riskli yapılarla ilgili olarak süresinde yıktırılmadığı
tespit edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye
bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır
veya yıktırılır. Uygulamanın gerektirmesi hâlinde Bakanlık, tespit, tahliye ve
yıktırma iş ve işlemlerini bizzat da yapabilir (Afet Riski K. m.5/4).
Afet
riski taşıyan yapıların yıkılmasının gerekliliği konusunda bir tereddüt
olmadığı gibi, bu idareye verilmiş olan görevlerin gereğidir. Yıkılma tehlikesi
arz eden bir yapının yıkımının gerçekleştirilmemesi durumunda, ortaya çıkan can
ve mal kaybından idarenin sorumlu olacağı tartışmasızdır.
- Yeniden Yapılaşma
Tahliye
ve yıkım sonrasında yapılacak uygulamalar 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinde
düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanun koyucu uygulama sürecini ayrıntılı olarak
şekillendirmek istemiştir. Buna göre;
–
Öncelikle riskli bulunarak yıkımına karar verilen yapıların arazilerin tapu
kaydı arsaya dönüştürülür. Arsa, maliklerin payları oranında adlarına tescil
edilir.
– Tapu
kaydında cins tashihi, arsa düzenlemesi ve benzeri konular Bakanlık, TOKİ veya
idare tarafından resen yapılır.
– Yıkım
sonrasında, maliklere tebligat yapılarak, otuz gün içerisinde karar almaları
istenir. Otuz gün içerisinde 2/3 çoğunlukla karar alınması durumunda bu karara
göre hareket edilir. Karara katılmayan maliklerin payları, Bakanlıkça
belirlenen rayiç değerden az olmamak üzere, açık artırmayla diğer maliklere
satılır. Bu payların maliklerce alınmaması durumunda Bakanlıkça talep edilmesi
üzerine, rayiç bedel üzerinden hazine adına tescili yapılır. 2/3 oranıyla karar
alınamaması durumunda Bakanlık, TOKİ ya da idare tarafından acele kamulaştırma
yoluna gidilebilir. Kamulaştırma bedelin 1/5’i peşin ödenir, kalan miktar beş
eşit taksite bölünerek beş yılda ödenebilir.
–
Uygulama sürecinin gerektirdiği plan ve projeler Bakanlık tarafından
hazırlanabilecektir.
- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesinde Yetkili İdare(ler)
Afet
riski altındaki alanların ve yapıların dönüştürülmesinde birden çok idare
yetkilendirilmiştir. 6306 sayılı Kanunun tanımlar başlığını taşıyan 2.
maddesinde Bakanlık olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, idare olarak;
belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il
özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini ve Bakanlık
tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki
ilçe belediyelerinin dönüştürme uygulamasında görev alacağı düzenlenmiştir.
İlave olarak, TOKİ Başkanlığının dönüştürme sürecinde uygulamalar yapabileceği
görülmektedir. Uygulamanın dışında, karar alma sürecinde olan idareler de,
uygulamalarda yetkilendirilmiştir.
Afet
riski altındaki alanların dönüştürülmesi sürecinde yetkili idareleri iki başlık
altında toplamak mümkündür. Uygulama sürecinde yetkili olan idareler, hazırlık
ve karar alma sürecinde yetkili idareler olarak ikili bir ayrım yapılabilir.
- Karar Sürecinde Yetkili İdareler
Afet
riskinin önlenmesine yönelik olarak alınacak kararlar, üç başlık altında
toplanabilir. Bunlar, riskli alan ilanı, riskli yapı kararı verilmesi ve rezerv
yapı alanlarının belirlenmesidir.
Riskli
alan ilanı, belli bir hazırlık süreci sonrasında Bakanlar Kurulu kararıyla
mümkün olabilmektedir. Hazırlık sürecinde, Bakanlık, Büyükşehir Belediyeleri,
büyükşehir olmayan illerde belediyeler ve il özel idareleri tarafından yapılan
hazırlık çalışmaları üzerine, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının görüşü alınarak, riskli alanın belirlenmesi yoluna gidilir.
Bakanlık ya da ilgili idareler tarafından risk taşıdığı tespit edilerek, Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak belirlenen alanlar,
Bakanlığın Bakanlar Kuruluna yapacakları teklif üzerine riskli alan ilanı
kararı verilmesiyle birlikte riskli alan ilan edilmiş olmaktadır. Riskli alan
ilanında, Bakanlık ya da ilgili idareler ilk incelemeyi yaparak Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığının görüşüne müracaat etmekteler, alınan görüş üzerine
riskli alan belirlenerek, Bakanlığa iletilmekte, Bakanlık önerisini Bakanlar
Kuruluna sunmaktadır. Bakanlar Kurulu riskli alan ilan etme konusunda yetkili
idari mercidir.
Riskli
yapıların tespitinde ise, malikler ön plandadır. Öncelikle maliklerin bu
yöndeki talepleri süreci başlatmaktadır. Risk tespiti, Bakanlık tarafından
lisans verilmek suretiyle yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlarca yapılmaktadır.
Malikler tarafından risk tespiti analizi yapılmaması durumunda Bakanlık,
malikler ya da kanuni temsilcilerinden risk tespitlerinin yapılmasını
isteyebilmektedir. Buna rağmen risk tespitinin yapılmaması durumunda risk
tespitleri Bakanlık ya da ilgili idareler tarafından yapılabilir ya da
yaptırılabilir. Bakanlık risk tespitinin yapılmasını ilgili idareden de
isteyebilir.
Risk
tespit kararlarına karşı, on beş gün içerisinde itiraz edilebilir. İtirazlar,
Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili bölümlerin öğretim üyeleri
arasından seçilen dört üyeyle, Bakanlıkta görevli kişiler arasından Bakanlıkça
seçilen üç görevlinin katılımıyla oluşan yedi kişilik teknik heyet tarafından
karara bağlanır. Risk tespit sürecinde lisans verilerek yetkilendirilmiş kurum
ve kuruluşlar, lisanslı kurum ve kuruluşların kararlarına karşı itirazları
karara bağlamak üzere oluşturulmuş teknik heyet ön planda olmakla birlikte,
Bakanlık, büyükşehir belediyeleri, büyükşehir dışında belediyeler ve il özel
idareleri, riskli yapıların tespiti konusunda yetkili idareler olarak karşımıza
çıkar.
- Uygulama Sürecinde Yetkili
İdareler
Riskli
alanların ve yapıların dönüştürülmesi uygulamasında, Bakanlık, büyükşehir
belediyeleri, büyükşehir olmayan illerdeki belediyeler ve il özel idareleri,
Bakanlığın yetki vermesi durumunda büyükşehir ilçe belediyeleriyle TOKİ,
yetkili idarelerdir. Bu idareler, dönüştürme alanlarında arsa tapu kayıtları
üzerinde gerekli düzeltmeleri yapma yetkisine sahiptir.
Uygulama
sürecinde, harita, plan ve projelerin hazırlanması yetkisi Bakanlığa aittir.
Bakanlık, bu doğrultuda parselasyon düzenlemesi de yapabilecektir.
Uygulama
sürecinde, uygulamanın teknik altyapısının hazırlanmasına yönelik olarak
yapılacak uygulamalarda esas olarak Bakanlık yetkilendirilmiştir. Bakanlığa ek
olarak, TOKİ, Büyükşehir Belediyeleri, Bakanlıkça yetkilendirilen büyükşehir
ilçe belediyeleri, büyükşehir dışındaki belediyeler ve il özel idareleri
uygulama sürecinde yetkilendirilmişlerdir.
Uygulamanın
inşa aşamasında esas olarak maliklerin tercihleri belirleyici olacaktır.
Maliklerin ortak bir karara varamamaları durumunda uygulamacı idarelerin
kamulaştırmaya gitmeleri sonrasında uygulama konusunda karar alma yetkisine
sahip olacakları açıktır.
- Afet Riskinin Önlenmesi
Uygulamalarının Denetlenmesi
Afet
riskinin önlenmesine yönelik olarak alınan kararların denetlenmesi konusunda
ikili bir ayrım yapılması gerekir. Malikler tarafından alınan kararlarla,
idareler tarafından alınan kararların denetimleri farklı olacaktır. Malikler
kurulu tarafından alınan kararlara karşı, genel hükümlere göre adli yargı
yoluna başvurulabilecektir.
Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, idari kararların
denetlenmesi noktasında bir düzenleme getirmiş olmakla birlikte, maliklerce
alınan kararlar konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır.
6306
sayılı Kanunun 6. maddesinin 9. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre, Kanun
kapsamında tesis edilen idari işlemlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz
gün içerisinde İdari Yargılama Usul Kanunu uyarında dava açılabilecektir.
Açılan bu davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceği ayrıca
düzenlemeye dahil edilmiştir. Yürütmenin durdurulması kararının verilebilmesine
ilişkin koşullar ve istisnası, 1982 Anayasasının 125. maddesinde düzenlenmiş
bulunmaktadır.
Anayasa
düzenlemesine göre, açık hukuka aykırılık ve telafisi güç ya da imkansız zarar
doğma riskinin aynı anda bulunması durumunda, idari işlemler hakkında gerekçe
gösterilerek yürütmenin durdurulması kararı verilebilecektir (m.125/5). Kanun
koyucu, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca
milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması
kararı verilmesini sınırlayabilme imkanına sahiptir (m.125/6). Olağan dışı
durumlarda yürütmenin durdurulması kararı verilmeyebileceği açıkça düzenlenmiş
ve kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Buna ilave olarak, milli güvenlik,
kamu düzeni ve genel sağlığın korunmasına yönelik uygulamalarda da yürütmenin
durdurulması kararının verilmeyebileceği ifade edilmiş bulunmaktadır. Afet
riski altında bulunan alanların ve yapıların dönüştürülmesi uygulaması milli
güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlığın korunması kapsamında
değerlendirilebilecek midir?
Öğretide
bu kavramlara yüklenen anlamlar noktasından konuya bakıldığında, afet riski
altındaki alanların ve riskli yapıların dönüştürülmesi uygulamalarının bu
kapsamda değerlendirilemeyeceği kanaati baskın görünmektedir. Afet riskiyle
mücadele sürecinde tesis edilen idari işlemler hakkında yürütmenin durdurulması
kararı verilemeyecek olmasının amaca hizmet edip etmediği noktasında da
tereddütler vardır. Afet riski altındaki alanların veya riskli yapıların
dönüştürülmesi, uzun bir süreçtir. Süreci başlatan riskli yapı tespit
kararlarına ya da afet riski bulunan alan ilanı kararlarına karşı yürütmenin
durdurulması kararı verilememesi mi, yoksa yargılamanın bir an önce
sonlandırılması mı daha doğru bir seçenek olacaktır? Kanaatimce, dava konusu
edilen idari işlemler hakkında, yargının görüşünün bir an önce ortaya konulması
önemlidir. Aksi takdirde, yürütmenin durdurulması verilemeyen, buna karşılık
yargılama sonucunda iptal kararı çıkan durumlarda, idarenin yoğun tazminat
talepleriyle karşı karşıya kalacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Afet
riskiyle mücadele kapsamında tesis edilen idari işlemlerin yargısal denetiminin
ivedilikle yapılması konusunda, gerekçeli bir şekilde verilecek yürütmenin
durdurulması kararlarının uygulamanın lehine olacağı açık olduğu gibi, Kanunda
yer alan yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceği hükmünün Anayasaya
uygunluğu da tartışmalıdır.[18] Kanun koyucu, afet riskiyle mücadele
sürecinde tesis edilen işlemlerle ilgili olarak açılan iptal davasında
yürütmenin durdurulması kararı verilmeyeceğini düzenlemek yerine, bu kapsamda
açılacak davaların ivedilikle ve belli bir süre içerisinde karara bağlanacağı
hükme bağlayarak, idari yargının iş yükünün yoğun olduğu yerlerde yeni bir
mahkeme kurulması ya da var olan mahkemelerden birinin görevlendirilmesi
yönünde bir düzenleme getirmiş olsaydı amaca uygunluk bakımından daha yerinde
bir yaklaşım olurdu; ki kentsel dönüşüm açısından davaların ivedilikle
sonuçlandırılması yönünde bir düzenleme Belediye Kanunu 73. maddeye
koyulmuştur.
- Afet Riskinin Önlenmesi
Uygulamasında Uygulanmayacak Kanunlar
Afet
riskiyle mücadele amacıyla idareye yetki veren 6306 sayılı Kanunun uygulanması
sürecinde kimi düzenlemelerin, Kanuna aykırı olan hükümlerinin uygulanmayacağı
düzenlenmiş bulunmaktadır(m.9). 6306 sayılı Kanunun 9. maddesinin 2. fıkrasında
sayılmış bulunan kanunlarda yer alan ve 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını
engelleyen hükümler uygulanmayacaktır.[19] Uygulanmayacak düzenlemeler arasında
birkaç başlığa özellikle dikkate çekmek gerekir.
- Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu
Uygulanmayacak
kanuni düzenlemeler arasında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu da bulunmaktadır. 2863 sayılı Kanun, 1982 Anayasasının 63. maddesi
kapsamında Devlete yüklenmiş bulunan, tarih, kültür ve tabiat varlıklarını
koruma görevini düzenleyen bir kanundur. Anayasadan dayanak alan 2863 sayılı Kanun
hükümlerinin 6306 sayılı Kanunun uygulanmasına engel oluşturması durumunda,
2863 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin düzenleme kanaatimce
Anayasaya aykırıdır. Kaldı ki, sit alanlarında dönüştürmeyi sağlamaya yönelik
yenileme uygulaması düzenlemesi mevcutken, ilave olarak bu alanlarda afet riski
uygulaması yoluna gidilmesi ihtiyacının gerçekten mevcut olduğunda tereddüt
vardır.
- Kıyı Kanunu
Afet
riskinin önlenmesine yönelik uygulamalarda, 6306 sayılı Kanunun 9. maddesinin
2. fıkrasında, 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını engelleyen Kıyı Kanunu
hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde, 3621
sayılı Kıyı Kanununun kıyılarda yapılaşmayı düzenleyen 5. maddesi düzenlemesi
uygulanmayabilecek midir?
- Orman Kanunu
6306 sayılı
Kanunun 9. maddesinin 2. fıkrasında, 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını
engelleyen, 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerinin de uygulanmayacağı
düzenlenmiştir. 1982 Anayasasının Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi
başlığını taşıyan 169. maddesi çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, bu
hükmün anayasaya uygunluğu tartışmalı hale gelmektedir. Hiçbir istisna
belirtilmeden böyle bir düzenleme yapılması tereddütler doğurmaktadır.
- Kamu İhale Kanunu
Afet
riskiyle mücadelenin ivedilikle yapılması gerektiğinde bir tereddüt yoktur.
Risk çok büyüktür ve hızlı bir şekilde risklerin azaltılması gerekmektedir.
Buna karşılık, yapılacak uygulamalarda, tercihlerin afet riskinin önlenmesi
dışında amaçlara yönelmiş olduğu algısına da meydan verilmemelidir. 6306 sayılı
Kanunun “Çeşitli Hükümler” başlığını taşıyan 8. maddesinin 1. fıkrasında, kamu
kaynakları kullanılarak yapılacak dönüştürme uygulamalarının, mal ve hizmet
alımları ve yapım işlerinin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun Pazarlık Usulü
başlığını taşıyan 21. maddesinin b bendi kapsamında olduğu düzenlenmiş
bulunmaktadır. Bu noktada idare, mal ve hizmet alımlarıyla yapım işlerinde
kendi tercih ettiği özel hukuk kişileriyle, pazarlık yöntemiyle dönüştürme
uygulamalarını gerçekleştirecektir. Bu durum, toplumun bir kesiminde var olan,
afet riskiyle mücadele uygulamalarının gayrı menkul mülkiyetinin el
değiştirmesinde araç olarak kullanıldığı algısını güçlendirmektedir.
- Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu
Dünyanın
önündeki önemli sorunlardan biri olan artan temel gıda ihtiyacının karşılanması
gerekliliği nedeniyle tarım arazilerinin korunması birincil bir konudur.
Anayasa koyucu, 1982 Anayasasının 44. maddesinde toprak mülkiyeti başlığı
altında, tarım arazilerinin korunması gerekliliğini düzenlemiş bulunmaktadır.
Kanun koyucu, tarım arazilerinin kullanımını düzenlemek ve korunmasını sağlamak
üzere, 3.7.2005 tarih ve 5403 sayılı Kanunla, tarım arazilerinin korunması
konusunda gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Toprakların korunması ve arazilerin
kullanılmasına ilişkin ilke ve kuralların belirlenmesinin yanında yeni bir
idari yapılanmaya gidilerek, toprak koruma kurulları oluşturulması suretiyle
koruma çalışmalarına etkinlik kazandırılmak istenilmiştir. Afet Riskinin
Önlenmesi Hakkında Kanunun 9. maddesinde yer alan ve uygulanmayacak kanunları
gösteren düzenlemeyle, tarım arazilerinin yerleşime açılması riski doğmuştur.
Özellikle rezerv yapı alanlarının belirlenmesinde Bakanlığa verilen yetki
doğrultusunda tarım topraklarının yapılaşmaya açılması riski bulunmaktadır.
SONUÇ
Plansız
veya plan hükümlerine aykırı ya da tamamen kaçak olarak ortaya çıkan
yapılaşmalar, düzenli, sağlıklı ve estetik şehirleşmenin önündeki en büyük
engeldir. Hukuka aykırı yapılaşmalar olarak ortak bir başlık altında
toplanabilecek olan bu faaliyetlerle mücadele, idarenin temel görevleri
arasında yer almaktadır. Hukuka aykırı yapılaşmayla mücadele konusunda idarede
ortaya çıkacak tereddütler, altyapısı ve üst yapısı sorunlu şehirlerin ortaya
çıkmasına yol açmıştır. Plansız, düzensiz, kuralsız yapılaşan şehirlerin
kendilerinden beklenen fonksiyonu eda edememesinin yanında, barınmakta olan
insanların can ve mal emniyeti bakımından riskler doğurması da kaçınılmazdır.
Yerleşik bulunan insanlar açısından can ve mal güvenliği riski barındıran
şehirlerin dönüşümünün sağlanması ivedi ve zaruri bir konu olarak gündeme
gelmektedir. Plansız şehirleşmenin bir boyutunda hukuka aykırı yapılaşma yer
alırken, diğer yanda 3194 sayılı İmar Kanununun 7. maddesinin b bendinde yer
alan düzenleme karşımıza çıkar. Bu düzenlemeye göre, nüfusu 10.000’in altında
olan belediyelerin imar planı yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır. 10.000 nüfusa
ulaşmış bir yerleşim yerinin ilk kez planlanarak düzenli, sağlıklı ve estetik
bir şehir haline dönüştürülmesinin, ekonomik, zaman ve sosyolojik açıdan
bir maliyet gerektirdiği tartışmasızdır. Şehrin çekirdeği plansız
şekillendikten sonra, ekonomik, sosyal-siyasi ve zaman bakımından ortaya
çıkacak maliyet nedeniyle kenti dönüştürme kolaylıkla mümkün olamamaktadır.
İmar Kanununda hala belli nüfusu aşmayan belediyelerin imar planı yapma
zorunluluğunun olmadığı yönünde bir hükmün bulunuyor olması, izah edilebilir
bir durum değildir, ivedilikle bu düzenlemenin gözden geçirilmesi gerekir.
Ekonomik yetersizlikleri olan belediyelerin imar planlarının il özel idaresi ya
da Bakanlık tarafından yapılmasını düzenleyen bir yasa değişikliğiyle bu soruna
çözüm üretilebilir.
Şehirlerin
düzensiz ve sağlıksız yapılaşmasından doğan sorunların çözümlenmesi için,
kentsel sorunlara çözüm üretecek farklı uygulamalar geliştirilmiştir.
Gecekondulaşmanın önlenmesi ve mevcutların ıslah edilmek suretiyle
dönüştürülmesi, gecekondu sahiplerine tapu tahsis belgesi verilmek suretiyle
ıslah sürecinin hızlandırılması, maliklerin bir araya gelmeleriyle
oluşturacakları görece olarak büyük arsalarda, var olan yapılaşma haklarının
artırılması suretiyle düzenli, sağlıklı ve estetik bir şehirleşmenin ortaya
çıkarılması amacıyla yapılan kentsel dönüşüm uygulaması, sit alanlarının kısmen
ya da tamamen yenilenmesi ve afet riski taşıyan alanların ve yapıların
dönüştürülmesi uygulamaları, başlıca kentsel dönüşüm ve dönüştürme uygulamaları
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kentsel
dönüşüm ve kenti dönüştürme uygulamaları, uygulamaya konu alan ya da yapıda
yaşayanların veya hak sahiplerinin hakları üzerinde sınırlama etkisi
doğuracağından, uygulamaların hukuk devleti ilkesinin temel gereklerine göre
şekillendirilmesi gerekir. 6306 sayılı Kanunun yeniden ele alınması ve
uygulamaya ilişin ilke ve kuralların açık bir şekilde Kanunda düzenlenmesi gerekir.
Uygulamaya ilişkin kuralların idari düzenlemeye bırakılması açıkça Anayasaya
aykırıdır.
Yenileme
alanı uygulamasında ve afet riskiyle mücadelede idareye tanınan yetkiler,
muhatapların hak ve özgürlükleri üzerinde doğrudan etkili olabilecek ve baskı oluşturabilecek
güce sahiptir. İdareye tanınan yetkilerin kullanılmasında muhatapların hak ve
özgürlüklerine yapılacak müdahalelerin sınırlı tutulması esas olmalıdır.
Mülkiyet hakkına son vermeden dönüştürmeyi sağlamak mümkünse, uygulamanın bu
çerçevede gerçekleştirilmesi gerekir. Üçte iki çoğunlukla alınan “kararlara uy
ya da git” şeklinde iki seçenek sunulması, afet riskiyle mücadelenin
oluşturacağı pozitif algıyı negatife çevirme gücü ve riskini barındırmaktadır.
Afet riski nedeniyle, yaşamakta oldukları konutlarının can ve mal emniyeti
açısından riskli olduğu, özellikle yaşamlarını tehdit eden bir durum karşısında
bulundukları gerekçesiyle binaları yıkılan kişilerin alınan karara
katıl(a)madıkları durumlarda, mülkiyet haklarının kamu gücü kullanılarak üçüncü
kişi konumunda bulunan diğer maliklere devredilmesi, maliklere ya canından ya
da malından vazgeçmesi seçeneklerinin sunulduğu sonucunu doğuracaktır.
Hukuka
saygılı vatandaşlar, uzun yıllar güçlükle biriktirerek bir kooperatif çatısı
altında bir konuta sahip olmuşlar ve emekli maaşlarıyla kıt kanaat hayatlarını
sürdürmekte iken, sahip oldukları konutlarının müteahhitler tarafından
ellerinden alınmasına yol açacak bir uygulama olarak afet riski altındaki
alanların ve yapıların dönüştürülmesiyle muhatap olduklarını
düşünebilmektedirler. Böyle bir algı, yapılmak istenen ve desteklenmesi gereken
sorunlu kentsel alanları ve yapıları dönüştürme uygulamasının olumlu yönlerini
gölgede bırakabilecektir.
Afet
riski altındaki alanların dönüştürülmesi uygulamalarında Kanun, üçte iki
çoğunluk tarafından alınan karara katılmak istemeyen, buna karşılık muhitinde
yaşamaya devam etmek isteyen kişilerin korunmasına yönelik bir çözüm
barındırmamaktadır. Üçte iki çoğunluğun kararını kabul etmeyen kişilerin
mülkiyet haklarının sonlandırılması yerine, en azından mali durumları
yetersiz kişilerin hakları korunarak, dönüştürme sonrasında güncel niteliklere
sahip bir konutun kendilerine verilmesini sağlayacak bir idari sürecin
geliştirilmesine imkân sağlayan bir kanuni düzenleme yapılması, uygulamanın
Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 Nolu Ek Protokolüne uygunluğu
bakımından zorunluluktur. Bu düzenleme aynı zamanda maliklerin kendilerini
güvende hissetmeleri bakımından da yerinde olacaktır. Aksi takdirde, yapıldığı tarihte
şehrin dışında olan, zaman içerisinde şehrin değer kazanan bölgeleri arasına
giren, risk taşıması nedeniyle dönüştürülmesi gereken konut alanlarında ya da
sitelerde, yaşayan kişilerin mülkiyet haklarının el değiştirmesine yönelik
olarak bu uygulamaların yapıldığı algısı kamuoyuna hâkim olacaktır.
Afet
riskiyle mücadele kapsamında tesis edilen idari işlemlere karşı açılan
davalarda yürütmenin durdurulması kararının verilmeyeceğine yönelik hüküm,
Anayasaya aykırılık içerebilmesinin yanında, amaca hizmet etmeyen bir
düzenlemedir. Uzun bir süreç olan dönüştürme uygulamalarında, yargı kararının
ivedilikle verilmesinin sağlanması esas olmalıdır. Gecikmeli olarak verilecek
iptal kararlarının uygulanmasında yaşanacak sorunların yanında idarenin karşı
karşıya kalacağı tazminat ödemeleri de bir risk olarak görülmelidir. Yürütmenin
durdurulması kararının verilmesinin önlenmesi yerine, Belediye Kanunu 73.
Maddesinde olduğu gibi bu konuların ivedilikle karara bağlanacağı yönünde
düzenlemeler getirilerek ve yeni bir hüküm ilavesiyle afet riskinin önlenmesine
yönelik uygulamaların yargısal denetimi konusunda görevlendirilmiş mahkemeler
oluşturulması suretiyle soruna kolayca çözüm üretilebilir. İmar ve kentsel
dönüşüm konusunda yetkilendirilmiş uzman idari yargı yerlerinin kurulması
soruna hızlı ve etkin bir çözüm getirecektir.
Afet
riskinin önlenmesi sürecinde uygulanmayacak hükümler başlığının yeniden
düzenlenmesi gerekmektedir. Afet riskinin önlenmesine yönelik projelerde, Kıyı
Kanununun, Orman Kanununun aykırı hükümlerinin uygulanmayacak olması, Anayasal
olarak düzenlenmiş bu alanlarda, kıyıların yapılaşmaya kapalı kısımların ya da
orman alanlarında yapılaşma sonucunu doğuracaktır. Kamu kaynakları kullanılarak
gerçekleştirilecek dönüştürme uygulamalarında mal ve hizmet alımlarıyla yapım
işlerinin Kamu İhale Kanunu kapsamında pazarlık usulüne göre
gerçekleştirileceğine yönelik düzenleme, afet riskinin önlenmesine yönelik
girişimlerin amacı konusunda kamuoyunda şüpheler doğurmaktadır.
Afet
riskinin önlenmesi uygulamalarının sit alanlarında da yapılacağı anlamına
gelen, 6306 sayılı Kanunun 9. maddesinin 2. fıkrasında yer alan,
2863 sayılı Kanunun 6306 sayılı Kanunun uygulanmasını engelleyen hükümlerinin
uygulanmayacağına ilişkin düzenlemenin, Anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyim
ve bu düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesinde yarar vardır. Yenileme alanı
uygulamalarıyla ciddi ölçüde zarar verilen sit alanlarının afet riskinin
önlenmesi uygulamasına da konu edilmesi yerine, tarihi mekânların restorasyonu
ve iyileştirmesi konusunda kaynak sağlanması suretiyle riskin ortadan
kaldırılması tercih edilmelidir. 6306 sayılı Kanunda yer alan düzenleme, kültür
varlığı olarak tescil edilmiş taşınmaz tarih varlıklarının riskli bulunarak
yıkılmasına imkân veren bir düzenlemedir ve bu yönde bir uygulamanın
Türkiye’nin taraf olduğu kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını konu alan
sözleşmeler ve Anayasanın 63. maddesi bakımından ciddi hukuk sorunlarına yol
açacağı tartışmasızdır.
Afet
riskiyle mücadele uygulamasında, yetkilerin aşırı merkeziyetçi bir görünüme
sahip olduğunu belirtmek gerekir. Yerel Yönetimler Özerklik Şartının ve AB Uyum
Sürecinin gereği olarak, yerel ihtiyaçların yerel idareler tarafından
giderilmesi esası doğrultusunda dönüşüm ve dönüştürme konusunda belediyelerin
birincil uygulamacı olması gerekir. Kendi kentlerinin sorunlarını elbette
merkezi idareden daha iyi bilecekler ve daha etkin bir çözüm üreteceklerdir. Bu
bağlamda, dönüşüm ve dönüştürme uygulamalarında büyükşehir belediyelerinin
yetkilendirilmesinin de bir merkezileşme olduğunu vurgulamak gerekir.
Büyükşehirlerde, büyükşehir belediyeleri yerine ilçe belediyelerinin birincil
görevli idareler olması kamu yararı ve hizmet gerekleri bakımından daha doğru
olurdu. Bir başka ifadeyle, kentsel dönüşüm ve kenti dönüştürme süreçlerinin
belediyeler tarafından yürütülmesi tercih edilerek büyükşehir belediyeleri ve
Bakanlığın teknik ve mali destek sağlaması daha isabetli olurdu.
6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunla idareye
verilen yetkiler hak ve özgürlükleri doğrudan ve derinden etkilemektedir.
Afetle mücadele yetkilerinin olası hukuk dışı kullanımlarının önlenmesi
amacıyla, yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul kurallarının Kanunda açıkça
düzenlenmesi gerekir. Afet riskiyle mücadeleye ilişkin bir kısım usul
kurallarının 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğiyle belirlenmesi, hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Afet riski taşıyan alanların belirlenmesi
sürecine ilişkin uygulamaların tanım dışında kalan konuları, tamamıyla idari
düzenlemelere bırakılmış olması, yapılacak uygulamayı tartışmalı hale
getirmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder